Bunu yapmazsak FETÖ temizliği boşa gider.

Büyük bir felaketten kıl payı kurtulduk. Allah’a binlerce şükür. Halkımızın, devlet adamlarımızın, askerimizin, polisimizin bu ihaneti nasıl bir cesaretle ve kahramanlıkla canları pahasına savundukları yazıldı, anlatıldı, gördük. Peki, buna yol açan açık neydi? Bu insanlıktan çıkmış, gözü dönmüş hainler bunca zaman boyunca hangi çatlaktan sızdı, hangi yarıktan girdi ve bunları nasıl kapatabiliriz? Benzer ve başka oluşumların yeniden girmemeleri için ne gibi önlemler almalıyız? Şimdi sormamız ve çözmemiz gereken soru bu.

Bunların okullara, emniyete, askeriyeye, yargıya ve daha birçok kuruma, belki de her yere hep aynı taktikle sızdıklarını görüyoruz:

Hile!

Gerekirse soruları çalarak kendi adamlarını yerleştirmişler, birbirlerine referans olmuşlar, kendinden olmayanı gene hile, baskı, yıldırma yoluyla bertaraf etmişler, kendinden olanı kollayıp istedikleri yere yerleştirmişler. FETÖ denilen bu sinsi, kanlı, silahlı terör örgütünün elebaşının Amerika’ya gidişi bile hileyle olmuş.

Toplumumuzun, devlet sistemimizin içindeki en büyük açık, en kırılgan çatlak, en tehlikeli yarık da işte bu, yani hile. Birinin bir yakınını işe girdirirken, çocuğunu okula kaydettirirken, belediyeden alınacak bir iş için başvururken ve şimdi aklıma gelmeyen daha birçok işi bağlarken bunların torpilsiz artık neredeyse olamayacağını Türkiye’de şu anda bilmeyen var mı? Eskiden rüşvet vardı, şimdi bu adam kayırmacılık, torpil daha yaygın ve tehlikeli hale geldi. Çünkü rüşvet suçu (alçaklığı) bireysel olarak yapılabilmekteyken torpil ve adam kayırmacılık organize olmayı gerektiriyor.

Uzatmadan bu suçun, alçaklığın toplum içinde nasıl kanıksanmış, normal hale getirilmiş olduğunu gösteren bir iki örnek verip çözüm önerilerimi söyleyeyim.

Bazı şeyler için devlet teşviği verileceğini duyduğum fakat daha önce de birkaç kez deneyip gördüğüm için artık inanmasam da bari gitmedim demeyeyim diye gittiğim KOSGEB adlı kurumun önünde bekliyoruz. Orada bekleyen başka biriyle ayaküstü aramızda kısa bir konuşma geçiyor. “Teşvik verilecekmiş ama biraz zor. Baksana bayağı bekleyen var” diyor. “Doğru. Bu işlerde adamın yoksa boşuna beklersin, ancak adamı olana veriyorlar” diyorum. Bunu söylerken torpilin, adamı olmanın, adam kayırmanın ne kötü ve maalesef toplumumuzda ne yaygın olduğunu kastediyorum ve bunun karşı taraftan da böyle anlaşılacağını düşünüyorum. Dikleşip göğsünü kabartarak ve kendine daha güvenen bir ses tonuyla şöyle diyor: “Biz adamımızı ayarladık. O konuda bir sıkıntımız yok çok şükür!”

Eğitimli, kültürlü insanların toplandığı bir yerde bazı hanımlar oturmuşlar konuşuyorlar. Aralarında en çok saygı görenlerden biri şöyle diyor: “Hiç torpilsiz olur mu? Torpil olacak tabi!” Etrafındakiler de baş sallamalarıyla, hareketleriyle onu onayladıklarını gösteriyorlar.

Etrafınızda işe girenler torpille nasıl işe girdiğini, torpili nereden bulduğunu rahatça başkalarına ve size anlatabiliyor. Siz de tanıdığınız kişiler olduğu için kırılmasınlar diye bir şey söyleyemiyorsunuz. Bu durumda içiniz parçalanarak koskoca bir ülkenin, bir toplumun fetöleşmiş olduğunu görüyorsunuz.

Daha fazla örneğe ihtiyaç yok. Şu kadarını söyleyeyim ki şu ülkede reşit yaşta olup da torpille bağlantısı olmamış ya da torpilliler yüzünden hakkı yenmemiş ya da torpilden şikâyetçi olmayan ya da torpilden haberi olmayan bir kişi bile yoktur.

Ne yapmalı?

1- Aşağıda sayacaklarım FETÖ operasyonlarıyla eşzamanlı ya da hemen ertesinde ivedilikle uygulamaya konmalı.

2- Görevli olduğu kurumda altında olanlardan sevmedikleri ya da istemediklerini baskı ve yıldırma (mobbing) yoluyla işten ayrılmaya zorlayan, kendi yakınını, kendine yakın görüp itaat edeceğine inandığını, tanıdığı biri aracılığıyla gönderileni işe alan, almaya çalışan, kendi işlediği suça küçük menfaatler sağlayarak altındakileri de ortak eden ve daha başka birçok suçu işleyen, haksız kazanç elde edenler fetocuklardır. Bunları görüp, bilip de ses çıkarmayan, ortak olanlar da fetöcülerdir. Bunlar halka da bu şekilde anlatılmalı ve tesbit edildiklerinde silahlı terör örgütü fetö üyelerinin gördükleri muameleyle muamele edilmelidir.

3- Bu şekilde işe girenler, haksız kazanç elde edenler tesbit edilmeli ve haksızlık yapıldığı tesbit edilen geçmiş sınavların iptal edilip bu sınavlarla işe girenlerin işten uzaklaştırılmaları gibi bunların da işlediği suçlar geçmişi kapsayacak şekilde işlem görmelidir.

4- Her ilde, ilçede birimler kurulup bu suçlara yönelik ihbarlar ciddiyetle kayda geçirilerek değerlendirilmelidir.

5- Kamu spotları hazırlanıp TV kanallarında yayınlanıp bunun ahlaken ne kötü bir şey olduğu ve ülkemize, toplumumuza nasıl zarar verdiği anlatılıp halk bilgilendirilmeli ve bu suçlara yönelik ihbarlarını, şikâyetlerini ilgili birimlere, telefon numaralarına yapmaya teşvik edilmeli, cesaretlendirilmelidir. Halkı bilgilendirmekte en etkili yöntem de kanaatimce bu olacaktır.

6- Bu suçlara yönelik kanunlar çıkarılmalı ya da var olanlar düzenlenmeli ve bunlara caydırıcı, ağır cezalar verilmelidir.

Halk içinde ve söz sahibi olanlar arasında haklı olarak liyakat gerekliliğinden bahsediliyor. Fakat tek başına liyakat denince içi boş bir kavram olarak kalıyor. Bunun yerine “Hakedilmiş Liyakat” dersek manâyı netleştirmiş oluruz. Mesela aynı seviyede iki insan bir işe başvurduğunda tanıdığı olan işe alınıyorsa burada liyakat olsa bile haksızlık yapılmış olur.

Bu ahlaksızlığa çözüm bulup doğruluğun ve çalışmanın erdemini halka anlatıp toplumu buna göre şekillendirmezsek bu çatlaktan daha çok haşhaşiler, fetöler sızar. Toplumuyla beraber koskoca bir ülkenin haşhaşileşip silahlı sinsi terör örgütü fetöye dönüştüğünü hayal etmek bile korkunç değil mi?

Bu fikirden yola çıkarak ilk ihbarı ben yapıyorum:

Bu sene 8. sınıfı yani ortaokulu bitiren kızım okul hayatı boyunca resim dersinde tartışmasız birinciydi. Hatta daha 4 yaşındayken, sevinsin diye çerçeveletip dükkâna astığım bir resmini satmak istemediğim halde Tayvanlı turistler ısrar edip almıştı. Annesi güzel sanatlar lisesi sınavına kayıt için Antalya Ticaret ve Sanayi Odası Güzel Sanatlar Lisesine gitti. Orada (dikkat edin, okul kaydı değil) sınav başvurusu için para istemişler. O da param yok, veremem deyince durumunuz yok mu diye sormuşlar, yok demiş. (Bunu duyunca işte burada fişlediler bile dedim.) Sonra bizim okulun kursuna geliyor mu diye sormuşlar, gelmiyor demiş. Nasıl kazanacak o zaman demişler.

Sınavdan sonra çocuk, sınav esnasında öğretmenlerin çoğu öğrenciye adıyla hitap ettiğini, resim yaparlarken takdir edip güzel yaptıklarını söylediğini, kendisiyle ise hiç konuşmadıklarını anlattı. Sınav sonuçları açıklandığında çocuğumuzun adı yedek listede bile yoktu. Tanıdığım bir ailenin aynı yaştaki çocuğu da aynı okula başvurmaktan, o okula kesin kayıt için 5.000-15.000 TL para istendiğini duyduğu için vazgeçmiş. Seneler önce yakın bir dostum sanatta çok yetenekli ve istekli olduğu halde iyi bir üniversitenin güzel sanatlar fakültesine, aynı okulun saygın hocalarından birine yüklü bir rüşvet ödeyerek girmişti.

Ülkemi yozlaştıran bu yaygın hastalıktan, ahlaksızlıktan kurtarmak ve gelecek nesillere daha temiz bir toplum ve ülke bırakmak adına yukarıda andığım kurumu şikâyet ediyor, bununla birlikte benzer durumun neredeyse tüm okullarda yaşandığını ve halkın da bunu bildiğini belirtiyor, gereğinin yapılmasını rica ediyor, saygılarımla bilgilerinize arz ediyorum.

Gizlilik Bildirimi
Gizlilik Bildirimi

Kullanıcı deneyimini geliştirmek ve internet sitesinin verimli çalışmasını sağlamak amacıyla çerezler kullanılmaktadır. Çerez kullanımına izin vermek için lütfen tıklayın.