Amerikan filmlerinin perde arkası 1: Garfield ve Irkçılık
Seçilmiş

Amerikan filmlerinin perde arkası 1: Garfield ve Irkçılık

Son zamanlarda filmlerle, reklamlarla bilinçaltı mesajları verilerek toplumun ya da hedef kitlenin nasıl yönlendirildiğini ortaya koymaya çalışan bir takım yararlı çalışmalar yapıldı.

Fakat hemen baştan söyleyeyim, bunları gördüm diye ben bu yazıyı yazmadım. Tanıyanlar bilirler, yıllardan beri televizyonun, bazı Amerikan filmlerinin, insanların bilinçaltını hedef alan mesajlarla toplumu yönlendirdiğini söylerim.

Daha cep telefonu ve internet yokken ve özel kanallar dahi çıkmamışken üniversite öğrencisi olduğum yıllarda ev arkadaşlarıma televizyon seyrettirmezdim. Seksenli yılların sonlarında üniversite öğrencisiyken televizyonun “Deccal” olduğunu söylediğimi eminim ev arkadaşlarım da hatırlarlar.

Bir televizyon kanalında “Deşifre” adlı bir programda bu konunun işlendiğini on iki yıllık karım görünce “Sen bunu zaten yıllardır hep söylüyordun. Şimdi daha çok inandım sana” dedi.

Bir kâğıt havlu markasının sonradan kaldırılan reklamıyla ilgili haber için 18 Mart 2010 tarihinde yazdığım yorum hala http://www.haber7.com/haber/20100318/Hala-pencerelere-asik-olaniniz-var-mi.php adresinde duruyor. Yorumum şöyleydi:

“Vatandaşın adı Tüketici, alçakça reklam tekniklerine bilimi alet eden açgözlülerin adı Bilim Adamı… Büyük şirketler halkı bilinçaltı aracılığıyla yönlendirebilmek için büyük paralar harcayıp bilimsel araştırmalar yaptırıyorlar. Bu haber yorumlarında fazla yer olmadığı için kısaca söyleyeyim: Sözü edilen reklamda hedef kadındır ve aşağılık bir takım cinsel mesajlarla yönlendirilmeye çalışılmaktadır.”

1996 ya da 97 yılı mıydı tam hatırlamıyorum. Hep beraber birçok başka sanat dalına olduğu gibi sinemaya da ilgi duyup üzerinde konuştuğumuz arkadaşlardan biri dedi ki: “Van Damm’ın yeni bir filmi çıkmış. Afganistan’da Müslüman bir terörist gruba karşı savaşıyormuş.” Bunu duyunca “Eyvah!” dedim, “Şimdi hapı yuttuk! Bundan sonra hedef Müslümanlar.” Ve öyle de oldu.

Bu yazıyı yazmaya niyetlendikten sonra konu daha önceden yazılmış ve tartışılmış mı diye interneti şöyle bir karıştırdım. Garfield ve bilinçaltı ırkçılık mesajı ile ilgili Türkçe bir yazı ya da habere rastlamadım. Tek bulduğum, gazetede çıkan birkaç Garfield karikatürünün gösterildiği İngilizce bir blogdu. Örnek bir karikatürü ve filmin sözünü ettiğim bölümünün videosunu yazının en altında bulabilirsiniz.

Ele almak istediğim film, serisinin ilki olan “Garfield The Movie.” Filmin tamamının analizini yapmaya çalışmak niyetinde değilim. Sadece dikkatimi çeken, izlerken dehşete kapılıp “İşte bu!” dediğim bir bölümünün nasıl bir amaçla yazılmış olabileceğini, farklı kültür, millet, ülke, ırk ya da sosyal statülerden insanlara ne gibi bir bilinçaltı mesaj vermeyi hedefliyor olabileceğini en azından benim anladığım kadarıyla anlatmaya çalışacağım. Filmin geri kalanında bir şey olmasa bile o sahnesindeki sinsi düşmanlık ve ırkçılık mesajı yeter diye düşünüyorum.

Garfield Amerikan metropollerinden birinde iyi bir semtte evi, iyi bir işi, güzel bir sevgilisi olan sahibiyle yaşayan beyaz, turuncu, sarı tüylü, keyfine düşkün bir erkek kedi. İstemeyerek de olsa, sahibine hediye olarak verilen Odie adındaki köpek kaybolunca onu aramaya çıkar. Ararken yolunu şaşırıp ana caddelerden karanlık, kirli arka sokaklara girer. Pisliklerin, çöp tenekelerinin arasından çıkan fareler etrafını çevirip onu yemek isterler. Tam o anda, önceden kendisine iyilik yaptığı bir fare çıka gelir ve Garfield’i kurtarır.

İşte sözünü ettiğim ırkçı mesaj da bu kısımda. Fareler, kenar mahallenin suça meyilli pis zencilerini, kedi de işi gücü olan, vatandaşlık bakımından her şeyi kuralına göre yapan, batı kökenli, temiz Amerikan vatandaşını temsil ediyor.

Onu kurtarmaya gelen fare, o sahneye dikkatle bakıldığında görülüyor ki ötekilerden daha açık renkli. Garfield’i, önceden kendisine yaptığı iyilik karşılığında kurtarıyor. Yapılan iyilik rüşvetle satın alınmayı ve ajanlaştırmayı, farenin daha açık renkli olması da, onun kedilere, yani beyaz efendilere benzemeye çalışmasını sembolize ediyor. Kedinin dış görünüşüne, rengine bakarsak zaten tipik keyfine düşkün, dünyayı rahatça gezen efendi batılı insanını çağrıştırdığını düşünebiliriz. Fare de ötekilerin arasına geldiğinde diğerleri dört ayakları üstünde dururken o iki ayağının üstüne kalkıyor ve en önde durup ötekiler susarken konuşuyor. Bu da onun ayrıcalıklı ve lider olduğunu gösteriyor.

Amerikan zencilerini bırakıp dünya ülkelerini ve milletlerini içine alan daha geniş bir bakış açısıyla bakarsak, Garfield’in açık tenli, sarışın, hali vakti yerinde, efendi batılı tipini temsil ettiğini söyleyebiliriz. Fareler de aç gözlü, emperyalist, işgalci, sömürgeci batılıların kasıtlı olarak geri kalmalarına yol açıp sonra da onları geri kalmış, az gelişmiş, gelişmekte olan gibi tanımlamalarla adlandırdıkları dünyanın geri kalanını.

2011 yılındaki Libya halk ayaklanmasını hatırlayalım. Kaddafi de diktatörü devirmek için ayaklanan Libya halkına fareler dememiş miydi? Bu pekâlâ da insanların bilinçaltına önceden işlenmiş bir dürtünün harekete geçmesi için verilen bir komut/mesaj olabilir. Libya halkı pis fareler, Kaddafi de satın alınmış ajan liderleri olmuyor mu?

Yani Amerika ya da beyaz batılılar bir ülkeyi işgal etmeden önce onların içinden bazılarını borçlandırıp, ödüllendirip bir takım mevkilere getiriyorlar ve kendilerine benzetiyorlar. Orayı ele geçirmeye gittiklerinde, filmlerle bu bilinçaltı mesajını almış olan insanlar, saldırılan, telef edilen, öldürülenler fareler olduğu için buna bir tepki göstermiyorlar tam tersine işgalciyi haklı görüyorlar. Ele geçirilen yer de bu durumda işgal edilmiş sayılmıyor çünkü insanlara, yani kendilerine ait.

Amerika’nın sinemayı dünyayı yönlendirmek, aldatmak amaçlı da kullandığı bilinen bir gerçek. İleriye dönük planlarının, projelerinin, hesaplarının temellerini yıllar öncesinden atıp sinemayla dünyayı ve kendilerini buna hazırlıyorlar. Bu konuda söyleyeceğim bazı şeyler olduğunu belirtip daha geniş açıklamayı başka yazılara sakladığımı söylemek istiyorum. Bununla birlikte bir çeşit büyücülük yapıldığını söyleyip sonraki yazı ve konuların ipucunu da veriyorum.

Hollywood oyuncularının, yönetmenlerinin, ünlü ve ödüllü şarkıcıların çoğunun ajan olduklarını eskiden beri düşünür ve söylerim. Daha geçen yıl, birçok ünlü filmin yönetmeninin İsrail ajanı olduğunun anlaşıldığı haberleri çıktı. Haber şu:

“Ünlü yönetmen İsrail ajanı

Aralarında ‘Bir Zamanlar Amerika’, ‘Pretty Woman’, ‘Katil Doğanlar’, ‘Şeytanın Avukatı’, Los Angeles Sırları’ gibi tanınmış filmlerin de olduğu yüzlerce filmin ünlü Hollywood yapımcısı Arnon Milchan, İsrail ajanı çıktı.”

Son olarak şunu da eklemek istiyorum: Bu işleri yapanların hepsi ajan ya da kasıtlı olmak zorunda değil. Toplumun içinden bir takım insanlar hiçbir bilgileri olmadığı halde bunlara alet oluyor olabilir. Onlar görevli mi değil mi diye anlamaya çalışıp zaman kaybetmek yerine, yapılan işin iyi mi kötü mü olduğuna bakmak gerekir.

Uyuşturucu taciri bilinçli olarak uyuşturucuya alıştırır. Uyuşturucu bağımlısı da programlanmış olarak arkadaşlarını alıştırır. Suç ve kötülük aynı olduğu için bunun bilinçli mi, bilinçsiz mi olduğuna bakılmadan aynı şekilde cezalandırılmalıdır. Konuya dini açıdan bakarsak da bunun böyle olduğunu görürüz. Cehennem ehli, önderlerimiz bizi kandırdı diye kendilerini savunurlar fakat cezadan kaçamazlar.

Peşlerinden gidenler, kendilerine öncülük edenler için, “Ey Rabbimiz! Şunlar bizi saptırdılar. Onlara bir kat daha ateş azabı ver” derler. Allah, der ki: “Her biriniz için bir kat daha fazla azap vardır. Fakat siz bilmezsiniz.” – A’raf: 38

“Artık o gün onlar azapta ortaktırlar.” – Saffat: 33

Bundan sonraki yazıda bazı dünyaca ünlü Amerikan filmlerinin petrolün kontrolünün ele geçirilmesi hedefinde nasıl kullanıldığını anlatmaya çalışacağım.

Filmin ilgili bölümünün videosu için:

Amerikan filmlerinin perde arkası 1: Garfield ve Irkçılık

Videoyu izlemek için tıklayın:

Gizlilik Bildirimi
Gizlilik Bildirimi

Kullanıcı deneyimini geliştirmek ve internet sitesinin verimli çalışmasını sağlamak amacıyla çerezler kullanılmaktadır. Çerez kullanımına izin vermek için lütfen tıklayın.