Neşe içindeki beş gencin ellerinde tuttukları pankartta “camiye hayır” sembolüyle birlikte “Erdogan – go home! – eve gitmek!” yazıyor.

Ana akım medya

Bundan önce “Çağrı merkezi” başlıklı bir yazı yazıp, bir kelimenin dil bilmeyenlerce sözlüğe bakarak çevrilip koca bir ülke halkının diline nasıl yerleştirildiğini anlatmaya çalışmıştım. Fakat o zamanki yazıyı maalesef kimseye duyuramadım ve o kelime o yanlış haliyle dilimize yerleşti kaldı. Şimdi her taraf çağrı merkezleriyle dolu. (Çağrı merkezi başlıklı yazının linki bu yazının sonunda.)

Şimdi gene benzer bir durumla karşı karşıyayız. Hatta öncekinden çok daha fecisiyle. Önceki kelime kimse uyarmadığı için ya da kimse dikkat etmediği için dilimize öylece yerleşmişti. Fakat bu seferkinde kelimenin yanlışlığının yanı sıra bu yanlışlığa yönlendiren bir art niyet olabileceğinden de şüpheleniyorum.

İzin verirseniz önce neden yanlış olduğunu, sonra da şüphelendiğim art niyeti açıklamak istiyorum.

*          *          *          *          *

Yeni kelimemiz, “Ana akım medya”.

Bu kelimeye ilk defa, Taksim Gezi Parkı eylemlerinin başladığı ilk günlerde, Türkiye’deki bu eyleme destek veren yabancı sayfalardan birinde, büyük ihtimalle “Occupy Wall Street” sayfasında rastladım. Bir resimle desteklenerek verilen haberde polisin eylemcilere şiddet kullandığı, ana akım medyanın da sessiz kalıp haberleri filtrelediği ya da kararttığından söz ediliyordu. Yazının İngilizcesinin altında Türkçesi böyle verilmişti.

“Birisi haberi İngilizce yazmış, İngilizceyi iyi bilmeyen biri de Google çeviri yardımıyla İngilizce Main Stream Media kelimesini

 

‘main: ana, esas, asıl;

stream: akım, akarsu, dere, akıntı;

media: medya, basın’

 

mantığıyla ‘Ana akım medya’  şeklinde Türkçeye çevirmiş olabilir” diye düşünerek pek önemsemedim. (Bu mantıkla aynı kelimeyi “Esas dere basını” şeklinde çevirip akarsu kenarında yazı yazan köşe gurularını da iğneleyebilirdik ya neyse!)

Belki bir gün sonra böyle ara bir haberde aynı kelimeye bir daha rastladım. Gene pek önemsemedim ama ufaktan bir rahatsızlık da duydum.

Derken bir ya da iki gün sonra Haşmet Babaoğlu’nun 7 Haziran 2013 tarihli “Bir numara dönüyor, tamam da…” başlıklı yazısında söz konusu kelimeyi sanki eskiden beri bildiğimiz bir şeymiş gibi rahatça kullandığını görünce “Bunda bir iş var; acilen müdahale etmem lazım! :)” diyerek uygun bir zamanda ilgili bir yazı yazmak niyetiyle bir kenara not aldım.

Sonraki 1-2 haftalık zaman içinde bu kelimenin iyice yaygınlaşmaya başladığını gördüğümde, bir anda sanki sağdan soldan kafama, üstünde ana akım medya yazan taşlar atılıyormuş gibi hissetmeye başladım.

Peki, nasıl olmuştu da gene bir yabancı kelime bilgisayar yardımıyla dilimize yanlış olarak çevrilmiş ve nasıl olmuştu da bu kadar kısa zaman içinde sahiplenilip bizimmiş ve doğrusuymuş gibi kullanılmaya başlanmıştı? Aslına bakarsanız işin en ilginç yanı da bu kelimenin yeni çevirisine ihtiyacımız olmamasıydı çünkü bizim dilimizde zaten yıllardır İngilizcedeki “Main stream media” kelimesinin (az sonra söyleyeceğim) doğru karşılığı vardı. İlgilenip buraya kadar okuduysanız, büyük ihtimalle doğru kelimeyi tahmin etmişsinizdir.

*          *          *          *          *

Yeri gelmişken önce çeviri ve dilin hissedilmesiyle ilgili bir, iki kelime söyleyip bununla birlikte yanlışlığın ne olduğunu anlatmaya çalışmak istiyorum.

Bir dilden bir dile çeviri sözlüğe bakarak yapılmaz. Çeviri hissederek yapılır. Bir yazıdan bir paragraf alın. İnternetteki Google çeviri sayfasında paragrafı başka bir dile çevirin. İnternet kullanan hemen herkes zaten büyük ihtimalle bunu en az bir kez yapmıştır ve yapmayı biliyordur. Şimdi çevirdiğiniz yazıyı okuyup anlamaya çalışın. Ne diyor? Eğri büğrü cümleler, birbiriyle alakasız kelimeler. Ne demek istediğini ancak hissederek anlamaya çalışıyorsunuz. İşte dil bilen ve dili hissedebilen biri bu çeviriyle söylenmek isteneni daha iyi anlayabilir. Bir de şunu düşünün. Bilgisayar programına sözlükteki her kelime yükleniyor. Yani bilgisayar sıradan bir insanın bildiğinin kim bilir kaç katı kelimeyi biliyor. Fakat her kelimeyi bildiği halde yaptığı çeviri yanlış. Niye? Çünkü hissedemiyor.

İşte makineyle insan arasındaki fark. Makine hissedemiyor çünkü ruhu yok. İnsan hissedebiliyor çünkü ruhu var. Duygusuz, hissiz birine ruhsuz da denebildiğini hatırlayalım bu arada.

Aşağıya eklediğim resim, Gezi Parkı eylemine destek veren bir grup Alman’a ait. Resmin altındaki haberde “Almanya’daki İslam ve Cami Düşmanlarından Gezi Parkı Eylemcilerine Destek! Almanya’da Islam ve Camii düşmanlığı ile bilinen PRO NRW Partisi Alevie Kültür derneğinin düzenlediği Gezi Parkı eylemine destek verip Erdoğana karşı olduğunu belirtti” yazıyor. Neşe içindeki beş gencin ellerinde tuttukları pankartta “camiye hayır” sembolüyle birlikte “Erdogan – go home! – eve gitmek!” yazıyor. Görüldüğü gibi burada da Google marifetiyle bir çeviri yapılmış ve “Defol!” ya da “Yürü! Anca gidersin! ???? şeklinde Türkçeye çevirebileceğimiz “go home!” kelimesi gülünç ötesi bir zekâ noksanlığıyla “eve gitmek!” olarak çevrilmiştir.

Gizlilik Bildirimi
Gizlilik Bildirimi

Kullanıcı deneyimini geliştirmek ve internet sitesinin verimli çalışmasını sağlamak amacıyla çerezler kullanılmaktadır. Çerez kullanımına izin vermek için lütfen tıklayın.