Bugün bir ayyaş gördüm. Sanırım aynı zamanda çapulcunun tekiydi.

Ayyaş çapulcu

Bugün bir ayyaş gördüm.

Sanırım aynı zamanda çapulcunun tekiydi.

Eğer erken bir çöküntüye kurban gitmemişse 55-60 yaşlarında vardı.

Ağarmış saçı sakalı kim bilir kaç haftadır yıkanmamıştı.

Üstü başı pislik içindeydi.

Eminim pis pis de kokuyordu.

Zaten on, on beş metre ötesinden geçtim.

Şehrin içinden geçen ana caddelerden birindeki bir kavşakta, trafik lambalarının yanında bekliyordu.

Kırmızı yanıp arabalar durduğunda, sürücülerden para istiyordu.

Kim bilir günde kaç lira topluyordu böyle.

*    *    *    *    *

Henüz kırmızı yanmamış, arabalar hızla geçip gidiyordu.

Bir de baktım, karşı kaldırımın kenarındaki yarım adam boyu duvarın arkasına uzandı ve eğilip bir şeyler içmeye başladı.

Kafasının yarısı duvarın arkasında kaldığı için ne içtiğini göremedim.

İçtiği şeyi yerine bırakıp tekrar işinin başına, trafik lambasının kenarına döndü.

İçki içtiğini tahmin ettim ama gene de emin olmak için bir yandan yoluma devam ederken bir yandan duvarın kenarından arkası görünene kadar yürüdüm.

Düşündüğüm gibiydi; trafik lambası mola verdikçe duvarın arkasına uzanıp kutu içindeki içkisinden yudumluyordu.

Milletten topladığı paraları içkiye yatırıyordu anlaşılan.

Durmadım, yoluma devam ettim.

Şöyle bir düşündüm.

“Her şeyin sahtesinin revaçta olduğu, doğruyla eğrinin iç içe geçtiği ve insanların çoğunluğunun bu iç içe geçmişlikten eğriyi seçip alırken doğrudan hortlak görmüş gibi kaçtıkları, yalanın baş tacı edilip insanların açıkça ‘İstersen beni kandır; yeter ki mutlu olayım’ dediği bu kokuşmuş zamanda işte gerçek bir ayyaş” dedim kendi kendime.

Yalanı yok, dolanı yok, sahte değil, herkesin arasında ve sessizce, ortada öylece çırılçıplak.

O üstündeki üzerine yapışmış kirli elbisesi de kendisi gibi yalansız, dolansız, sahtelikten uzak, kendisiyle bir olmuş olduğu için çıplak diyorum.

Artık zamanımızda her şeyin sahtesi makbul.

Sahteye hakiki diyorlar.

Vatansever vatansever değil; milliyetçi milliyetçi değil; dindar dindar değil; sanatçı sanatçı değil; bilgin bilgin değil…

Peki bu karışıklık içinde sahteyi gerçeğinden ayırt etmenin bir yolu var mı?

Kesin çözüm müdür bilemiyorum ama iyi bir ipucu olabilir.

Şöyle:

Bu zamanda vatansever arıyorsan, ilk olarak vatanseverim diyenlerden kaç. Bil ki o gerçek vatansever değildir; sahtesidir.

Milliyetçi kim diyorsan ben de tam emin değilim ama şunu biliyorum ki kim milliyetçiyim diyorsa ondan uzak dur. Milliyetçi değildir; sahtesidir.

Müslüman mı arıyorsun? Gerçek müslüman kimdir bir şey söyleyemem fakat şunu biliyorum ki kim gözünün içine soka soka müslümanım diyor, riyası yüzünden, elbisesinden, yürüyüşünden akıyorsa uzak dur. Müslüman değildir; sahtesidir.

Derviş mi arıyosun? Dervişlik taslayandan uzak dur. O derviş değildir; sahtesidir.

Bir şeyin hakikisi edeplisidir.

Gerçek bir derviş utanır, dervişim demez.

Gerçek aşık edepsizlik edip aşığım demez.

İyi usta utanır, ustayım demez.

İyi sanatçı sanatçıyım diyemez.

Bunları diyenden uzak dur. O gerçek değildir; sahtesidir.

*    *    *    *    *

İşte şurada bir ayyaş.

Hiç sesi çıkmıyor.

Kimsenin gözünün içine içine bakmıyor.

Öyle edepli ki, ben ayyaşım demiyor.

Kendini işine vermiş.

Davranışları zaten onu anlatmaya yeter.

Riyadan, ikiyüzlülükten, gösterişten, hırstan, yalandan, dolandan, oyundan, numaradan, işbirlikçilikten, hainlikten uzak.

Gerçek bir ayyaş.

Ben ayyaşım deyip beş yıldızlı otellerin lobilerine sığınmıyor.

Ben ayyaşım deyip beş yıldızlı otellerin helalarını kullanmıyor.

Ben ayyaşım deyip küresel sermayenin market zincirinin kumanyasıyla beslenmiyor.

Ben ayyaşım deyip Boğaziçi Caz Korosuyla nağme yapmıyor.

Ben ayyaşım deyip ortalığı yakıp yıkmıyor.

Ben ayyaşım deyip ağzını açtığında her yana küfürler saçmıyor.

*    *    *    *    *

Ey edebini bilen, sermayesi kanaati olan ayyaş!

Bu zamanda bu kaybolmuş yığınların içinde senin gibi ayyaş olmak abdal gibi, derviş gibi, kalender gibi, melami gibi bir şey olmak demektir.

Senin o pislik içindeki bedenini görüp de tertemiz ruhunu göremeyen yolunu azıtmışlar nereden bilsinler ayyaşlığın ne olduğunu?

Bir yerde okumuştum.

Tanrı sevdiklerinden bazılarını insanların ve şeytanların şerrinden korumak için onları dünya işlerinden uzak tutar, böyle fakir fukara kılığında gizlermiş.

Ey Tanrı’nın sevgili kulu!

Ey hakiki ayyaş!

Bütün bu halkın yükünü aslında omuzlarında taşıyan sensin de bunu bilen yok.

Senin saflığın, doğruluğun, temizliğin, sabrın, kalenderliğin hatırına bütün bu halka merhamet ediliyor da bunu bilen yok.

Senin o görüntünden iğrenip, kokundan kaçanlar ruhundaki aydınlığı görseler, ondaki güzel kokuyu alsalardı kendi ikiyüzlülüklerinin iğrenç kokusundan utanır, insan içine çıkamazlardı.

Sen bize acı.

Ben ayyaşım diye bağırıp, ortalığı yakıp yıkmazsın da zaten.

N’olur ah da etme.

Sen bu halkın kötülüklerini hoş görürsün, onlara sabredersin.

Fakat olur da artık boğazına kadar gelir, bir ah edersen…

Vah o zaman biz ikiyüzlülerin haline.

Vah…

Not: Resim internette bulunmuştur, temsilidir.

Gizlilik Bildirimi
Gizlilik Bildirimi

Kullanıcı deneyimini geliştirmek ve internet sitesinin verimli çalışmasını sağlamak amacıyla çerezler kullanılmaktadır. Çerez kullanımına izin vermek için lütfen tıklayın.