Evimiz yanıyor! Uyananlar ötekileri de uyandırsın!
Seçilmiş

Evimiz yanıyor!

Gazetenin bölge ekinde haberi okudum.

Okumaz olaydım!

Sıcak sabah çayıyla serinletmeye çalıştığım ciğerimin ateşi biraz daha parladı.

Başlık şu:

“Antalya’da latin ateşi”

Altındaki haberin iki cümlesi de şöyle:

“Salsa Castle ve Dream Dans Akademi’nin eğitmen ve öğrencileri, Latin ateşini Bad English Pub’ın pistine taşıdı. Gece boyunca pisti bir an olsun boş bırakmayan dansçılar, kıvrak Latin figürleri ile mekanda bulunanlara görsel şölen sundu.”

Haberde kullanılan fotoğrafın mutluluktan kendinden geçmiş kızlı erkekli içeriğinden hiç bahsetmeyeyim.

Bu ne ki?

Bunun gibi ve bin kat daha kötüsü her an televizyonlarda, gazetelerde bombardıman gibi üzerimize fırlatılıyor.

Bunları görünce aklıma, gelecek nesiller için çarpışıp canını vererek bizlere bu toprakları, zengin kültürü, geçmişi bırakan atalarımız geldi.

Çanakkale’de kahramanca savaşıp kendilerinden sonrakiler için canlarını feda eden atalarımız geleceğe dair neler düşünmüşlerdi acaba?

“Acaba” dedim kendi kendime, torunlarının böyle olacağını bilselerdi atalarımız canları pahasına savaşırlar mıydı?

Bilmem kaç tane devlet kurup, nice âlimler, bilim adamları, sanatçılar, kahramanlar, komutanlar, fatihler yetiştirip, Anadolu’yu, Afrika’yı, Avrupa’yı fethedip, sanat şaheseri camileri, medreseleri, köprüleri, kervansarayları yapıp, dünyanın insan yapısı en ince tasvirlerini nakş edip, bir beytine bir kitabı sığdırdıkları şiirleri yazıp bir de üstüne canlarını verirler miydi acaba?

Peki, siz olsaydınız savaşır mıydınız?

Şimdi gelseler, “Harflerinizi, alfabenizi değiştiriyoruz!” deseler karşı çıkmaz mısınız? Üstelik daha yüz sene bile kullanmadığımız o ruhsuz, tek tip, makineleşmiş yazı biçimini.

Hâlbuki bundan önceki alfabeyi bin sene kullanmış ve belki de yeryüzünün en muhteşem eserlerini bunlarla yazmıştık.

Bu yozlaşmış toplum için bütün bu fedakârlıkları yapmaya değer miydi?

“Ne demek yozlaşmış!” deyip de, kitabı ziyafet çeker gibi okuyup bir kelimesini dahi anlamadığı halde dindar geçinenleri; “ticarete değil hacca gidiyorsunuz” diye uyarı aldıkları halde utanmayan hacıları; sanatçı deyince şarkıcı ya da dansöz aklına gelen kalabalıkları; birbirinin kuyusunu kazan politikacıları; okulu ticarethane, ilkokuldaki öğrencilerini müşteri gibi görüp yönlendirdiği dershaneden, yasak olduğu halde sattığı kitaptan komisyon alan öğretmenleri; iki üç kuruş fazla kazanmak için malzemeden çalan katil müteahhitleri; daha ortaokul lise çağında içki sigara ve bir takım rezilliklere bırakın özenmeyi bunları sokak ortasında yapacak kadar utanç ve saygıdan yoksun yetiştirilen çocukları; para uğruna toplumun yozlaştırılmasında bir numaralı rolü oynayan belki de satılmış medya patronları ve çalışanlarını; zengini daha zengin edip fakirin sırtına binen devleti; nasıl oluyorsa, ülkesini kötüledikten sonra dünyanın en büyük edebiyat ödülünü alan yazarları; komşusu açken tok yatanları; yalanı bir numaralı ticaret meta’ı yapan tüccarı; “on tane dairem olsun, ben çalışmayayım, çalışanların parasını yiyeyim” diyen ev sahibini; iki üç kuruş için hastalarına gereksiz yere ameliyat yapan, hamileleri sezaryenle doğurtan doktorları; on iki yaşındaki kız çocuğuna tecavüz eden 26 sapığı “kızın rızasıyla olmuş” diyerek serbest bırakan hukukçuları saydırmayın bana.

Saydırmayın da oturup şöyle bir düşünün niye yozlaştık diye.

İşte atalarımızın bizlere bıraktığı değerini anlayamadığımız değerli mirası yangında kül olur gibi hızla kaybediyoruz ama biz bu durumun farkında bile değiliz çünkü uyuşturulmuş gibi uyuyoruz.

Bu durum yangın çıkmış evde uyuyakalmış ve dumanın zehriyle uykusu daha da ağırlaşmış birinin kendisini uyandırmaya çalışanı düşman gibi görüp “Git başımdan! Ben biraz daha yatacağım!” demesine benziyor.

“Bizi uyuttular, biz farkında değiliz” demelerini elbette beklemiyorum çünkü uyutulup beyinleri uyuşturulmuş bir topluluk böyle bir şeyi nasıl fark edip itiraf edebilsin ki?

Evimiz yanıyor.

Biz uyuyoruz.

Biz hangi akla hizmet kendi geçmişinden, atalarından, kültüründen, inancından zerrece haberi olmadığı gibi görüntüde çağdaş, özde emperyalist ve sömürgeci batılılara özenen nesiller yetiştirdik?

Ki bunlar yarın anne baba olacak. Bunlardan olacak nesil bunlardan daha kötü olmaz mı? Ne demek istediğimi anlayan kendi felaketimizi kendimizin hazırladığını da anlar.

Bunları söyledim diye kimse batı ya da başka kültürlerin düşmanı olduğumu sanmasın. Tam aksine yeryüzündeki kötülük ve zulüm hedeflemeyen her kültüre, inanca, millete, topluluğa sonsuz saygım var ve onları oldukları gibi kabul edip her birini dünya kültürü zenginliğinin bir parçası olarak görüyorum.

Ama batı medeniyeti dediğimiz vahşi kapitalizm ve teknoloji silahlı deccal, öteki kültürleri, inançları, milletleri yok etmek için çalışıyor. Kızılderililerin soyunu kim kuruttu?

Bunları yaparken de filmlerle, kıçı açık süslü püslü şarkıcılarla, demokrasi yalanlarıyla, uygarlık masallarıyla yok ettiği kültürleri, toplulukları büyüleyip, yaptığını güzel gösteriyor.

Bir düşünelim!

Biz ne yaptık?

Cumhuriyeti kurduk…

Batının medeni kanununu aldık…

Batının anayasasını aldık…

Batının kılık kıyafetini aldık…

Batının Papa’sı olduğu halde biz halifeliği kaldırdık…

İngiliz kraliyet ailesinin kilisede papazın önünde eğilerek gerçekleştirilen ve tüm dünyaya canlı yayınla gösterilen düğün törenlerini hayranlıkla izledik…

Öyleyse niye bir tek batı ülkesinde bulunmayan ve sadece, zorbalıkla, diktatörlükle yönetilen ülkelerde görülen, ufacık çocukları her sabah okul bahçesinde bir heykelin karşısına askeri vaziyette dikip bağıra çağıra yemin ettirmek gibi uygulamaları devam ettirmekte ısrar ediyoruz?

Muasır medeniyet ne demek? Çağdaş uygarlık demek. Öyleyse hangi çağdaş batı uygarlığında böyle bir uygulama var?

Muasır medeniyetler seviyesine kılık kıyafetle geleceğimizi sananlar yanıldılar.

Muasır medeniyetler seviyesine kendi müziğimizi, geleneksel çalgılarımızı yok sayıp yasaklayarak okullarda dahi, bizimkinden en az on kat daha geri olan batı tarzı müzik sistemini okutarak ulaşacağımızı düşünen dayatmacı yönetim biçimi hata etti.

Muasır medeniyetler seviyesine yüzlerce yıl bir arada yaşadığımız, birbirimizi olduğu gibi kabul edip karşılıklı saygı duyduğumuz, birbirimizin dilinden, kültüründen, nağmelerinden, inançlarından etkilendiğimiz milletleri yok sayıp düşman görerek varacağımızı sananlar hata ettiler.

Muasır medeniyetler seviyesine “tek tipleşerek” geleceğimize inananlar yanıldılar.

Muasır medeniyetler seviyesine tek bir şiveden başkasını yok sayarak, dilimizde olan ve halk arasında hala yaygın biçimde kullanılan bazı harfleri dahi yeni alfabeye almayarak geleceğimizi sanıp dilimizi de tek tipleştiren bilimsellikten uzak, bilgiden mahrum teorilerin sahipleri hata edip bizi de o hatalara düşürdüler.

Muasır medeniyetler seviyesine atalarımızın yüzlerce yıllık birikimle dünyada eşi benzeri görülmemiş bir zenginlikte oluşturdukları dille yazılan ve şimdi aslında hepimizin iftihar kaynağı olması gereken şiirler yazarken kullandıkları yazı çeşidini değiştirmekle geleceğimizi sananlar büyük yanılgı içine düştüler ve şimdi biz bu hataların ceremesini çekiyoruz.

Bu arada aklıma gelmişken şunu da söyleyeyim. Bundan sonraki seçimlerde oyum “Ahlaki çöküntüye karşı önlem alıp toplumumuzu yozlaşmadan korumak ve kurtarmaya yönelik çalışmalar yapıp alacağı akılcı ve inandırıcı tedbirleri açıklayan” partiye. Toplumda doğruluk olmadan, dürüstlük olmadan, birbirini sevip saymadan, yaptığı işte parası için değil de sevdiği için ve hem kendine hem de başkalarına yararlı olmak için çalışmadan, devletin vatandaşlarını çocukları gibi görüp geliri aralarında eşit dağıtmaya çalışmadan elde edilen ekonomik büyümenin ne değeri olabilir ki?

Evimiz yanıyor ve içindeki değerli mirasımız bir bir kül oluyor!

Uyanır da ayağa kalkarsak belki bir kısmını daha da önemlisi canımızı kurtarabiliriz!

Uyananlar ötekileri de uyandırsın!

Evimiz yanıyor!

Uyanalım artık!..

Gizlilik Bildirimi
Gizlilik Bildirimi

Kullanıcı deneyimini geliştirmek ve internet sitesinin verimli çalışmasını sağlamak amacıyla çerezler kullanılmaktadır. Çerez kullanımına izin vermek için lütfen tıklayın.