Kısmet olursa bu köşede Divan Şiirimizden bir gazeli kısaca günümüz Türkçesine çevirip bir beytini de yerimiz el verdiğince açıklayacağız. Yerimiz yettiğince diyoruz çünkü nasıl büyükler zerrede güneşi görmüşlerse, eski şiirlerimizin her bir gazeline şimdi kitaplar yazsak yeridir. Gazelin bir beytini ele almamız, diğer beyitlerin bundan kıymetsiz olduğu şeklinde düşünülmemelidir. Devran döner de aynı gazelle bir daha karşılaşırsak, bu sefer belki başka bir beytini inceleyeceğiz.
Bu birbirinden değerli şiirlerimizi incelerken yer yer dinden, tasavvuftan, edebiyattan bazı kavramları da açıklamaya çalışacağız. Çünkü eski şiirimiz kaynağını tasavvuftan, tasavvuf Kur'an, peygamberler ve peygamberlerin sonuncusu, âlemlere rahmet olan peygamberimiz Muhammed’den (sav), onlar da Âdem'in (as), isimlerin, sözlerin ve tüm sanatların yaratıcısı, Rahmân ve Rahîm olan Allah'tan almaktadırlar.
Büyük şair Fuzûlî’den bir gazel:
- Hâsılım yok ser-i kûyunda belâdan gayrı
Garazım yok reh-i aşkında fenâdan gayrı - Ney-i bezm-i gamım ey âh ne bulsan yele ver
Oda yanmış kuru cismimde hevâdan gayrı - Perde çek çehreme hicran günü ey kanlı sirişk
Ki gözüm görmeye ol mâh-likâdan gayrı - Yetti bî-kesliğim ol gâyete kim çevremde
Kimse yok çizgine gird-âb-i belâdan gayrı - Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge
Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı - Bozma ey mevc gözüm yaşı habâbın ki bu seyl
Koymadı hiç imâret bu binâdan gayrı - Bezm-i aşk içre Fuzûlî nice âh eylemeyem
Ne temettu' bulunur neyde sadâdan gayrı
- Yoluna düşmekle beladan başka elde ettiğim bir şey yok. Aşkının yolunda ölmekten başka bir dileğim yok.
- Gam meclisinin neyiyim ey âh. Ateşlere yanmış bedenimde havadan (aşktan) başka ne bulursan yele ver.
- Ey kanlı gözyaşı. Ayrılık günü yüzüme perde çek ki, o ay yüzlü sevgiliden başka bir şeyi gözüm görmesin.
- Yalnızlığım öyle bir dereceye vardı ki, bela girdabından başka çevremde dönüp dolaşan kimse kalmadı.
- Ne gönlümün ateşinden başka bana kimse yanar, ne de saba rüzgârından başka kimse kapımı açar.
- Gözyaşımın kabarcığını bozma ey dalga. Çünkü bu sel bu binadan başka bir yapı bırakmadı.
- Ben Fuzûlî aşk meclisi içinde nasıl âh etmeyeyim. Neyde inleme sesinden başka ne varlık bulunur ki.
Bir dilin zenginliğini sadece ondaki kelime sayısıyla ölçmek doğru değildir. Kelimelerin derinliği ve zihinde meydana getirdiği çağrışımlar, dilin zenginlik derecesinin önemli bir göstergesidir. Kelimelerin çağrışımlarıyla şair aşk demeden aşkı anlatır, din demeden dini anlatır, Allah demeden Allah'ı anlatır. Hatta birçok insana ters gelebilecek şarap, meyhane, kumar, küfür gibi kelimelerle bambaşka şeyler söyleyebilir. Bu durum tasavvuf kaynaklarında sıkça geçen hal dili gibidir. Biz anlamasak da hayvan, bitki, dağlar, taşların ağızsız sözsüz zikir ve tesbih etmeleri gibi şairler de bir şeyi, adını anmadan çağrışım yoluyla anlatır. Böylece şiir dilini bilenler manevi dil olan hal dilini de bilirler.
Gazelin bir beytine bir kitap yazmaktan kastedilen de budur. Gazelin ele alacağımız altıncı beytinde gözyaşı selinin denize dönüştükten sonra coşup köpürmesinden meydana gelen kabarcık, çağrışım diline güzel bir örnektir. Kabarcık şeffaf, içi dışı bir, ney gibi içi boş, arınmış, birinci beyitte geçtiği gibi yokluk gayesine erişmiş bir binadır. Bina ise uzun ve zahmetli bir çalışmayla yani cehd ile meydana getirilen kıymetli, korunaklı, sığınılan, yerleşilen bir yapıdır. Kul çalışıp didinmeyle nefsinin arzularından ve dünya bağlarından arınmış, köpük gibi içi boş bir bina haline gelip yokluğa ulaşmıştır. Fakat asıl varlık o yoklukta gizlidir. Çünkü boş gördüğümüz yerde hava vardır. Hava hevâdır. Hevâ da Yunus’un meşhur “Bana Sen’i gerek Sen’i” şiirindeki gibi tertemiz bir istek ve aşktan başka bir şey değildir.
Not: Bu yazı 13 Kasım 2016 tarihinde MİLAT Gazetesinde yayımlanmıştır.