Müzikle toplumumuz nasıl yönlendirilip şekillendirildi? Müslüm Gürses jiletli konser.

Müzikle toplumumuz nasıl yönlendirilip şekillendirildi?

Bir ülkenin iyi yönetilip yönetilmediğini, ahlakının iyi mi kötü mü olduğunu bilmek istersen, müziğinin kalitesine bak.

Konfüçyüs

Müzikle insanlar, toplumlar zihin ve davranış olarak şekillendirilebilir, yönlendirilebilir mi? Buna cevap vermeden önce zevk nedir sorusuna kısaca cevap vermeye çalışayım.

Zevk nedir?

Seneler önce, en iyi Antalya usulü piyazı kendisinin yaptığını iddia eden aşçı biriyle sohbet ederken "Halk içinde, zevkler ve renkler tartışılmaz diye bir şartlanma var. Doğru değil. Ben buna katılmıyorum." dedim. Alaycı bir gülüşle yüzüme bakıp "Ha ha ha! Olur mu öyle şey! Gene ne buldun?" dedi. Dedim ki: "Şimdi sen aşçısın. Yıllardır piyaz olsun, köfte olsun, başka yemekler olsun yapıyorsun, pişiriyorsun, denemeler yapıyorsun, tadına bakıyorsun. Bunların lezzetine, kıvamına dair sende bir bilgi, bir ustalık oluştu. Şimdi senin zevkinle şuraya gelip oturan sıradan bir adamın zevki bir olur mu?" Bu sefer ciddiyet ve şaşkınlıkla yüzme bakıp "Olmaz" dedi.

Zevk bilgidir. Yani insanlarda oluşan zevk aslında bir tecrübe ve bilgi birikiminin eseridir.

Mevlana Mesnevisinde Hıristiyanları birbirine düşürmek için farklı İncil nüshaları yazan Yahudi vezirin hikayesinde vezirin hilesini ancak aklı erenlerin anladığını anlatırken "O kâfir vezir, din nasihatçisi olarak hile ile badem helvasına sarımsak karıştırmıştı! Zevk sahibi olanlar onun sözünde acılık karışmış bir tat sezdiler." diyor.

Bilgisi olanlar sözlerin içindeki tadı hissedip ondaki eğriyi, doğruyu, hileyi anlayabiliyorlar yani.

Tasavvuf'ta ve eski şiirde ehl-i zevk, sırlara ve marifet bilgisine vâkıf olanları vasfetmede kullanılmıştır.

Şimdi soruyu tekrar soralım:

- Müzikle toplumlar yönlendirilip şekillendirilebilir mi?

- Evet, yönlendirilebilir.

Bu konu birçoğu gibi ara ara bir iki cümleyle değinsem de, yıllar önce bir kenara not alıp bir türlü yazmaya fırsat bulamadığım konulardan biri. Aslında çok geniş anlatılması, örneklendirilmesi, veriler toplanması gerekir ama mümkün olduğunca kısa tutmaya çalışacağım, yoksa bu gidişle hiç yazamayacağım.

Müzik zevki (ve birçok zevk anlayışı) bozulmuş bir toplum kötü hatta iğrenç, mide bulandırıcı müziği güzel gibi algılamaya başlayınca iyiyi kötüyü ayırdetme melekeleri de hasara uğrayacak, kötüyü iyi iyiyi kötü görmeye başlayacaktır. Kendisine sunulan belli seçenekleri kendi özgür iradesi ve gelişmiş zevkine göre seçtiğini zannedecek, bunların hepsinin aynı merkezden algıların uyuşturulması maksadıyla üretildiğini, pompalandığını kavrayamayacaktır. Aynı şekilde siyaset, partiler ve ideolojiler de bu merkezlerce üretilip zevkleri, güzel çirkin, iyi kötü anlayışları ağır hasar almış topluluklar, sahte bir özgürlük ve iradesini ortaya koyma algısıyla aldatılmaktadırlar. Açıkça söyleyeyim, bugün genel olarak Türkiye'de insanlar belki dünyanın en iğrenç müziklerini dinlemektedir.

Toplumları ve kişileri yönlendirmede ve şekillendirmede kullanılan tek araç müzik değildir. Eğitim sistemleri, moda, ünlüler, reklamlar, müzik klipleri, siyaset ve siyasetçiler, futbol, kitaplar bunların en etkilileridir.

Daha doğrusu toplumları şekillendirip yönlendirerek kontrolleri altına almak isteyen güçler yüzyıllardan beri bilim dahil her şeyi kullanmış, bugün hedefledikleri o noktaya neredeyse tam olarak ulaşmıştır.

Tüm dünyada insanlar özellikle son yüzyıllar boyunca aşama aşama yönlendirilip belli kalıplara göre şekillendirildiler. Bugün bu küresel şeytani tornadan geçmemiş toplum ve insan adeta yoktur. Fakat bu şekillendirme öyle şeytanca yapıldı ki, insanların bugün benliklerinde taşıdıkları zevk ve bilginin kendilerine ve özgür seçimlerine ait değil de bir programlamanın neticesinde olduğunu kabullenmeleri çok zordur.

Müzikle birbirinden farklı gibi görünen akımlar ve o akıma kapılan kitleler oluşturulup bunlar davranış ve düşünce olarak belli kalıplara göre şekillendirilebilir. Bu akımlara kapılan insanlar o görünüş, düşünce ve zevk kalıbını kendi özgür iradeleriyle seçtiklerini, bunun kendi kişiliğini ve ruhunu daha iyi yansıttığını, kendisini böyle daha iyi ifade ettiğini düşünür. Fakat bu kalıba belli merkezlerin yazdıkları, çizdikleri, belirledikleri programa göre girdiğini ömür boyu hiç fark etmeyebilir hatta fark etmez. Bu farklı gibi görünen grupların üyeleri gerçekten de kendilerinin felsefe, düşünce, hayata bakış, giyim kuşam, zevkler ve daha birçok konuda diğerlerinden farklı ve daha üstün özelliklere sahip olduğunu düşünürler. Fakat aslında kendi grupları dahil tüm bu akımları meydana getirenlerin aynı merkezler olduğunu asla bilmezler.

Neticede zevklerini bozduğunuz bir toplumun algılarını bozmuş olursunuz. Bunu yapmanın en iyi araçlarından biri de toplumda dinlenilen yaygın müziktir.

Bir kere insanlar küçüklüklerinde ve gençliklerinde şekillendirildi mi, ondan sonra başka bir yöne doğru eğilmesi neredeyse imkansızlaşır.

Baktığınız zaman, ülkelere ve kültürlere göre bozulmuş ve yozlaştırılmış müziklerle beraber, bir takım müzik akımlarının da dünyanın neredeyse tamamında etkili olduğunu görebiliyorsunuz.

Aşağıdaki "Cezalandırıcı (Demolition Man)" adlı bilim kurgu film 1993'te çekilmiş. 1996'da cezasından dolayı dondurulan karizmatik polis azılı bir suçluyu yakalaması için 2032'de eritilip uyandırılıyor. Geçen zaman içinde insanların zevkleri de dahil pek çok şey değişmiş. O kadar değişmiş ki, reklam müzikleri koca koca insanların en sevdiği parçalar olmuş.

Filmlerdeki kurguların geleceğe dair öngörüler değil, proje olduğuna daha önceki yazılarımda değinmiştim. Filmin bu kısmından açıkça anlaşılıyor ki yakın gelecekte yaratmak(!) istedikleri insan modeli, zevk bakımından beş yaşındaki çocuğun zekasına ancak sahip olabilsin.

Peki insanların zevklerini bozarlarsa ne yapabilirler?

Çok basit! İnsanların zevklerini ters yüz edebilirsen, yani iyi ve kıymetli olandan tiksinir, en iğrenç olandan lezzet duymaya yönlendirebilirsen, sunduğun her kötüyü iyi diye kabul ettirebilirsin.

Bir yerde Diyojen diye okumuştum, birçok yerde Nasreddin Hoca diye geçiyor. "Ölürsem beni baş aşağı gömün" demiş. Neden diye sormuşlar. "Zaman gelecek her şey ters yüz olacak. İşte ben o zaman doğru olurum" demiş.

Şimdi o zamana geldik işte!

Orhan Gencebay'ın başrolünde oynadığı 1981 yapımı aşağıdaki "Feryada Gücüm Yok" adlı filmden daha önce de bahsettim.

Burada açıkça geleceği ve insanları nasıl şeytanca planlarla şekillendirip yönlendirmeyi tasarladıklarını anlatıyorlar. Bu filmle ilgili söylenecek çok şey, sorulacak çok soru var!

  • Koca bir ülkeyi ve toplumunu yönlendirip şekillendirmek isteyen bu güçler kim?
  • Nasıl oldu da dedikleri bire bir gerçekleşti?
  • Neden bu film ve yapanlar soruşturulmadı?
  • Soruşturuldu da haberimiz mi olmadı?
  • Bunu ele alan aydın, siyasetçi, akademisyen, sanatçı var mı?
  • Bu durumda bugün tüm ülkeyi bu şeytanlar ele geçirmiş olmuyor mu?

Şimdi her iki filmi aynı çerçevede düşünelim. Hem Hollywood'da hem de Yeşilçam'da aynı projeler olduğuna göre, çok büyük küresel şeytani bir çeteyle karşı karşıya olduğumuzu rahatça söyleyebiliriz.

Almanya'dan 1983'te ailece dönüş yaptık ve ben aynı yıl liseye başladım. 12 Eylül askeri darbe yönetimi henüz bitmiş ya da bitmek üzereydi. Yaklaşık iki yıldır Türkiye'yi görmemiştim. Gördüğüm bazı şeyler daha o yaşta beni hayretler içinde bırakmıştı. Gençler, koca koca adamlar çarşılarda, halka açık yerlerde oturmuşlar, iki ellerinin arasında açabildikleri kadar açtıkları açık saçık kadın resimleriyle dolu gazeteleri okuyorlardı. Bu sözde gazetelerin ön, arka yüzlerinde yarı çıplak kadın resimleri, içlerinde saçma sapan şeyler vardı. Yanılmıyorsam bunların en başında gelen Tan, sonra da Sabah gazetesiydi. Şaşırdım kaldım. Nasıl oldu da koskoca ülke insanı bu kadar kısa zamanda bu kadar değiştirilebilmişti? Daha birkaç yıl öncesine kadar böyle bir şey yoktu.

Küresel eğitim sistemleriyle ve modern bilimin tek doğru olarak algılanmaya başlamasıyla insanlar marifet ilminden uzaklaşıp her şeyde delil arama peşine düştüler. Her şeyde delil aramak bazen zaman kaybı, çok geç olması, iş işten geçmesi demek olabilir. Mesela bir köye bir adam gelip "Daha önce hiç bilmediğiniz bir bitkinin tohumunu getirdim. Bunu ekince çok ürün alacaksınız. Hepiniz zengin olacaksınız!" dese, köyün tecrübeli çiftçileri ve yaşlılarının düşünüp karar vermesi mi daha doğru olur yoksa tohumu birkaç sene ekip sonuçlarını görmek istemek mi? Ya o tohum birkaç sene içinde tüm arazileri ve bitkileri tahrip edecekse? Peki köyün tecrübeli çiftçi ve yaşlıları o tohumu daha önce denediler mi? Hayır. Neye göre karar verecekler? Tabi ki bilgi, tecrübe ve öngörülerine göre. Ya da bir iş için ustaya danışmaz mısın? Senin anlamayıp ustanın bildiği şeyler olmaz mı?

İnsanlar her şeyi kendileri tecrübe edip öğrenecek olsaydı, kimsenin aklının kimseye faydası olmazdı.

İşte müzikle beraber bu küresel şeytani projeleri ve etkilerini açıkça görürken delil peşinde koşarsan iş işten geçebilir, telafi hiç mümkün olmayabilir.

Derken geçenlerde gene bu konuda Twitter'da bir şeyler yazdığımda delil kendiliğinden geldi.

Şunu yazdım:

Hemen arkasından sağolsun arkadaşlardan biri, televizyonda çıkmış fakat daha önce görmediğim bir video paylaştı:

Altına ben de şu cevabı yazdım:

Şimdi ilgili videoda Barış Manço'nun söylediklerine bir bakalım:

Tıpkı benim daha lise birdeyken gözlemlediğim şeyler gibi. Belli kırılma noktaları ve ani değişimler var. Toplumun önde gelenleri ya da bilerek öne geçirilenler bir takım akımlara yönlendiriliyor. Kim oldukları belli olmayan bazı güç merkezleri bunları yaptıklarına göre bir takım uzun vadeli hedefleri de olması gerekir. Ve bugün artık oraya geldik. Bundan sıyrılıp geri dönebilir miyiz? Çok zor. Allah yardımcımız olsun.

Genellikle bir işin içinde olup belli bir kademenin altında bulunanlar o işin aslını anlamazlar. Bazıları da anlasa bile menfaat ya da korkular ağır basıp kimseye bir şey söylemez, işini yapmaya devam eder. Bazılarına da Barış Manço'da olduğu gibi sonradan dank eder, soruşturmaya başlar ve bulduklarını insanlara da anlatmayı düşünebilir. İşte o bunu düşünürken perde arkasındaki karanlıktan şeytanlar onu da diğerlerini de sürekli gözetliyor olabilir. Bu durumda Barış Manço'nun bunu söyledikten hemen sonra ölmesi size de şüpheli gelmiyor mu? Şüphenin ötesine geçelim, bizzat ağabeyi Savaş Manço onun öldürüldüğünü söylüyor.

"Barış Manço öldürüldü mü?" başlıklı şu haberdeki videoya bakın:

https://www.haberturk.com/video/haber/izle/baris-manco-olduruldu-mu/41238

Birkaç video daha:

Barış Manço Siyaset Meydanı Programında

Barış Manço Bu Sözlerinden 1 Ay Sonra Öldü/ Öldürüldü Mü?

BARIŞ MANÇO ÖLDÜRÜLDÜ MÜ?

Savaş Manço: Barış'ın öldürüldüğünden neredeyse eminim.

Okuyanlar kusura bakmasın, kimsenin zevkine, tercihine bir saldırı amacım yok. Ben sadece dünyada ve ülkemizde olan biten bir takım şeylerin tahlilini yapmaya çalışıyorum. Şu aşağıdaki müziği ve benzerlerini beğenenler olabilir. Ben bunu geçenlerde TRT'de gördüm. TRT ve diğer kanallarda bunun benzeri ve çok daha kötüleri de var. Bunu, iç tırmalayan ve tiksinti uyandıran müziklere bir örnek olsun diye ekliyorum.

Son olarak şunu da ekleyip bu yazıyı bitirmek istiyorum:

Nağmelerinin, sözlerinin çürümüşlüğünün yanı sıra şarkıları okuyan kişilerin de toplum üzerinde yıkıcı etkileri oldu. Mesela adamın şarkılarının sözüyle kendi yaşantısının birbiriyle hiç alakası yok.

Acıların çocuğuyum diyor, para içinde yüzüyor. Aşktan bahsediyor, aşık falan değil. Velhasıl sözlerin hepsi yalan.

Söylediği başka yaşantısı başka olan bu insanlar toplumun gözünde ilahlaştırılıp yalan bir hayat yaşamak normalleştiriliyor.

İlave olarak şunları soralım ve düşünelim:

Bir zamanlar televizyonlara çıkmaları yasak olan, konserlerine hapçıların, jiletçilerin gittiği şarkıcılar nasıl oldu da adeta ilah ilan edildiler, kendilerine baba dediler, çok kıymetli sanatçı sayıldılar? Bu akımları kimler ortaya çıkardı, bu kişilere kimler şöhret kazandırdı?

Henüz tüfek icat olup mertlik bozulmadığı, teknolojinin hayatı tamamen işgal etmediği geçmiş zamanlarda böyle değildi. Sazını alıp diyar diyar gezen aşık gerçekten de aşıktı. Söylediği sözler yaşadıklarının birebir tarifiydi, hatta bazen tarif bile edemiyordu. Şöhret ve para peşinde değildi çünkü zaten öyle bir imkan da yoktu.

İşte böyle sözü başka yaptığı başka insanların toplumun önüne geçirilip ilahlar yapılması, toplum üzerinde mutlaka yıkıcı etkiler de yaptı.

Bu yazdıklarım söylemek istediklerimin sadece bir kısmı.

Bugün karanlıklardaki şeytanların tüm dünyayı nasıl aldatıp istedikleri yöne sürdüklerini anlamak isterseniz, bu yazdıklarımı düşünmek bir fikir verebilir, bir pencere açabilir.

İlgili Makaleler

Gizlilik Bildirimi
Gizlilik Bildirimi

Kullanıcı deneyimini geliştirmek ve internet sitesinin verimli çalışmasını sağlamak amacıyla çerezler kullanılmaktadır. Çerez kullanımına izin vermek için lütfen tıklayın.