Çocuklar ve gençler üzerinden toplum ve toplumun geleceği şeytani güçler tarafından şekillendiriliyor.

Neden çocuklar ve gençler?

Bundan 20-25 sene önce Türkiye’de ve özellikle de üniversite öğrencileri arasında ve daha da fazla solcu üniversite öğrencileri arasında en çok anlatılan fıkralardan biri de şuydu:

Amerikan polisi, Rus polisi ve Türk polisi bir yarışmaya girmişler.

Bir ormana bir tilki salınacak ve en kısa sürede tilkiyi yakalayıp getiren yarışmayı kazanacakmış.

Ormana tilkiyi salmışlar, önce Amerikan polis ekibi başlamış.

Tilkinin peşine düşüp izini sürmüşler ve 1 saat sonra yakalamışlar.

Sıra Ruslara gelmiş.

Bir saat, iki saat derken, üç saat sonra tilkiyi yakalayıp getirmişler.

En son Türklere sıra gelmiş.

Ormana tilkiyi salmışlar.

Bizimkiler ormana dalmışlar.

Bir saat geçmiş yok. İki saat geçmiş yok. Üç saat, beş saat, on saat, bir gün geçmiş gelen giden yok.

Derken ertesi günün akşamına doğru bizim ekip bir domuzun kollarına girmiş, adeta sürükleyerek getiriyor.

Demişler ki: “Hani tilki kardeşim? Bu domuz!”

Türk polisleri şöyle demiş: “Tamam işte! Biz tilkiyi yakaladık. İnanmazsanız kendisine sorun.”

Bir de bakmışlar ki zavallı domuz yüzü gözü morluklar içinde, bir yana düşen kafasını kaldırmaya ve artık kendiliğinden kapanan göz kapaklarını açmaya çalışarak zorla çıkardığı hırıltılı kısık bir sesle adeta ezberlemiş gibi sürekli şunu söylüyormuş:

“Ben tilkiyim… ben tilkiyim…”

* * * * *

Fıkrayı niye anlattığımı anlamışsınızdır.

Daha bundan 20-25 sene önce Türkiye dünyada en çok işkence yapılan ülkelerden biriydi. Bu hem bütün dünyada hem de Türkiye’de sağcısı, solcusu herkes tarafından biliniyordu.

İşkenceyi, hatta bizzat gördüğü işkenceyi anlatan romanlar yazan yazarlar vardı. Solcu yazarlardı. Bunları okuyanların çoğu da solcuydu.

Kitaplar gizlenerek okunurdu.

Bu, çok yakın geçmişe dair küçük bir örnek sadece.

Daha neler, neler vardı!

Peki nasıl oldu da bu kadar çabuk unuttuk?

İyi bir hafızanın bireylere olduğu gibi toplumlara da çok yararları vardır. Bir toplumun geçmişini unutması, o toplumun düşmanlarına yarar.

Toplumun bir kısmı da yaşları küçük olduğu için, sonraki yıllarda doğdukları için en yakın geçmişi bile hatırlamayabilirler.

Bireysel hafızayla hatırlamaları mümkün değildir.

İşte burada devreye girmesi gereken toplumsal hafızadır. Toplumsal hafıza her yaş kesiminden bireye hem yakın hem de uzak geçmişi hatırlatabilir.

Hafızasını kim kaybeder?

Bazan filmlerde görürüz: Filmin kahramanlarından biri ani ve beklenmedik bir kazaya, kafasına aldığı bir darbeye maruz kalır ve hafızasını kaybeder.

İşte bizim topluma da defalarca bunu yaptılar.

Toplum kafasına kafasına defalarca aldığı darbelerle sağını, solunu, dostunu, düşmanını, hatta kendini ve geçmişini hatırlamakta zorlanır ya da hatırlayamaz oldu.

Öyle ki aynı toplumun bir kısmı kendisine bu darbeyi yapanları ve yenilerini de yapmayı planlayanları sever, savunur hale geldi.

* * * * *

Şimdi bazı olaylarda çocukları ve gençleri kullanıyorlar.

Niye?

Çünkü 15-25 yaşındaki gençlerin, çocukların en yakın geçmişi dahi hatırlamasına imkan yok.

Toşlumun bunlardan yaşlı olanları da kafasına aldığı darbelerle hafızasını zaten kendisi kaybettiği için onlara da hatırlatamıyor.

Eşşek bile bir düştüğü çukura bir daha düşmez derler.

Fakat biz aynı avcıların kurdukları aynı tuzaklara düşmeye çok meyilliyiz ve düşüyoruz da.

Evet, hakkını aramayan, haksızlığa, adaletsizliğe direnmeyen toplum başına gelen her türlü belaya belki müstehaktır.

Ama çocukların ön saflarda olduğu, dünyanın en az okuyan bireylerinden oluşan, hafızasını kaybetmiş toplumlar da yönlendirmeye, saptırmaya oldukça müsaittir. Olayların varacağı son, bir çukur, bir uçurum olabilir.

Daha 20-25 sene önce parkın bir köşesindeki bir bankta oturan iki kişi aralarında konuşurlarken, az ötelerinden tanımadıkları biri geçse anlaşmış gibi susarlar, sonra sağına soluna bakınıp etrafta kendilerini duyan kimse olmadığından emin olduktan sonra kaldıkları yerden devam ederledi.

Azıcık siyası bilgiye meyli olan üniversiteli bir genç elindeki gazeteyi, kitabı adı ön tarafa gelmeyecek şekilde tutardı.

Yaşanan son karışıklıkları destekleyen biriyle sohbet ediyoruz.

Daha 20-30 sene öncesinden örnekler veriyorum. “3-4 kişi yolda birarada yürüyemezdi. Polis hemen önlerini keser, ayaküstü sorgular, isterse sorgusuz sualsiz karakola götürür hatta işkence ederdi. Bekçi, asker, polis kral gibiydi. İnsanlar bırak protesto etmeyi, aralarında bile konuşamazdı. O zaman niye ayaklanmadılar?” diyorum. “İyi ama o zaman korkuyorlardı, yapamıyorlardı” diyor. “Tamam işte” diyorum, “Şimdi artık korkmuyorlar. Düşüncelerini, tepkilerini rahatça dile getiriyorlar.” Düşünüyor ve bir şey demiyor.

1977 1 Mayısında beş yüz bin kişinin üstüne tankları sürdüler, çatılardan ateş açtılar.

Darbe hazırlayanların dolduruşuyla kalabalığın içinden sıyrılıp iki eliyle yakasını tutan gence “Ne istiyorsunuz?” diye sorup “Hürriyet istiyoruz beyim. Hürriyet istiyoruz!” cevabını alan adam “İyi ya işte. Türkiye Cumhuriyetinin başbakanının yakasını tutuyorsun. Bundan iyi hürriyet olur mu?” diyor.

Darbeyi hazırlayıp başardıktan sonra Amerika’dan “Bizim çocuklar başardı!” diye bir ses duyup o gazla cumhurbaşkanı olan zat gençleri idam ederken “Daima bir sağdan bir soldan astık. Haksızlık olsun istemedik” dedi.

* * * * *

Ne yapılmalı?

Toplumun acilen hafıza tedavisine başlanmalı. Öğretmenler, aileler eğitilmeli. Tarih doğru öğretilip dostu, düşmanı tanıtılmalı. Bilim adamlarından, sanatçılardan, toplumun okuyan ve düşünen kesiminden ve özellikle yabancı ülkeler ve kültürler görmüş, yabancı diller bilen kesiminden oluşan gönüllülerden bir kurul oluşturulup televizyonlardaki yayınlar takibe alınmalı, zararlı oldukları tespit edilenlerin yayını derhal durdurulmalı, bilgilendirici, eğitici yayınlara ağırlık verilmesi sağlanmalı.

Hükümet de zengini daha zengin yapan uygulamalara derhal son verip sosyal adaleti, hizmetçisiyim dediği halkın tüm kesimlerine yayacak çalışmalar başlatmalı. Barınma, eğitim, elektrik, su, ulaşım gibi temel haklara halkın ücretsiz ulaşması sağlanmalı, kimsenin elektriği, suyu kesilmemeli. Kimse evsiz kalmamalı; 100 evi olandan 97’si alınıp evi olmayanlara verilmeli. Zenginliğe sınır getirilmeli. Belli bir limitten fazlası halkın olmalı. %1’lik azınlığın %99’luk çoğunluğu yani halkı sömürmesine izin verilmemeli. Halkın bankalara borcu derhal silinmeli. Zenginden alınıp yoksula verilmeli. İşte o zaman gerçek halk desteğini almış olursun.

Dünyada büyük bir değişim var. Devamı da gelecek. Bu haldeyken ülkemizin bu rüzgardan etkilenmemesi imkansız.

Devlet yetkilileri bütün bunları ve daha fazlasını görüp teknolojiyle ve yüksek binalarla övünmeyi bir kenara bırakarak insana ve insanlığa yatırım yapmalı.

Gizlilik Bildirimi
Gizlilik Bildirimi

Kullanıcı deneyimini geliştirmek ve internet sitesinin verimli çalışmasını sağlamak amacıyla çerezler kullanılmaktadır. Çerez kullanımına izin vermek için lütfen tıklayın.